İlk olarak gazetede görmüştüm. Başlıkta “Yeryüzündeki son dinozor.” yazıyordu. Endonezya diye bir ülkedeki Komodo ejderinden bahsediyordu. Ejderha ve dinozor! Çocukken bu şekilde beynime kazındı Komodo ejderi. Tabii ki o zamanlar gün gelip Komodo ejderini doğal yaşam alanında göreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Yıllarca belgesellerde, dergilerde karşıma çıktı Komodo ejderi ve Komodo Adası. Sanki bu dünyada değil de ulaşılması çok zor bir yerde gibi geliyordu ama sonunda cesaretimi toplayıp karar verdim ve yola çıktım. Hani derler ya “Önemli olan uzaklık değil, ilk adımı atabilmektir.” diye. İşte o adımı atınca, yolculuk ne kadar zor olursa olsun gerisi geliyor.

endonezya, komodo ejderi
Endonezya gezisi – Komodo ejderi

Endonezya Gezi Notları

Aslında Komodo Adası’na giden teknelerin bulunduğu Labuan Bajo kasabasına Bali’den birkaç saatlik uçuşla ulaşmak mümkün. Genelde mecbur kalmadıkça uçağa binmediğim için hiç kimsenin başvurmadığı bir yolu denemeye karar veriyorum. Labuan Bajo’ya karayoluyla gitmek! Ama nasıl? Endonezya adalardan oluşan bir ülke ve Labuan Bajo haritada bayağı uzakta gözüküyor. “Yol varsa, götürecek otobüs de vardır gemi de vardır.” deyip yola çıkıyorum.

bali adası
Bali’de bir Hindu

Bali Adası’nın doğu kıyısından hem Gili Adaları’na hem de Lombok Adası’na hızlı feribot var. Bu arada Bali Adası tahminimden büyük çıkıyor. Kaldığım Ubud kasabasından tam 1 saatte ulaşıyoruz doğudaki limana. Elimde sadece hızlı feribot bileti var. Rotam aşağı yukarı belli (Haritada doğuya doğru gideceğim işte) ama otobüs bileti bulup bulamayacağımı, saat kaçta otobüs olduğunu ve nereye gideceğimi hiç ama hiç bilmiyorum. Bunda 4 aylık Asya seyahatim boyunca cep telefonu kullanmamamın da büyük payı var. Aslında bilmek de istemiyorum. Macera dediğin biraz riskli olur zaten değil mi.

Lombok Adası

Hızlı feribotta sallana sallana, kusanları duymamazlıktan gelerekk Lombok Adası’na ulaşıyoruz. Lombok’ta benimle birlikte birkaç Endonezyalı daha iniyor. Feribotta kalan diğerleri (Çoğu turist) Gili Trawagan adasına doğru devam ediyorlar. Kurtuluyorum Bali’deki vıcık vıcık turist ortamından. Bali’nin Ubud kasabası görece güzel ama Kuta gibi turistik sahil kasabaları leş yerler. Artık gerçek Endonezya’dayım.

lombok, lombok limanı, lombok volkanı
Lombok Adası

İskeleden iniyorum. Parlak Endonezya güneşi altında beyaz peynir gibi parıl parıl parlıyorum tuktukçuların gözüne. Hemen etrafımı sarıp “Nereye gideceğimi” soruyorlar. Bakıyorum hepsi çakal tipler, biraz ileri gidiyorum. Daha yerel birini bulup daha ucuza giderim diye düşünüyorum. Yol çok dik bir bayıra doğru çıkıyor. Sırtımda 20 kilo sırtçantası, 2 kilo da fotoğraf makinesi Tabii o zamanlar tecrübesizim, şimdi 7 kilo ile seyahat ediyorum.) ile 40 derece güneş altında tepeyi tırmanıyorum. Moğollardan “Issızlığın ortasında” çalmaya başlıyor kulaklarımda. Ter içinde yolun ortasında kalıyorum. Etrafta kimse yok. Kazıkçı tuktukçulara da razıyım yahu.

Biraz daha yürüdükten sonra aşağıda fahiş fiyat verenlerden bir motosiklet taksi yanıma yanaşıyor. Hemen gururlu “istemiyor maskemi” yüzüme takıyorum ve sonunda benim istediğim fiyata anlaşıyoruz. Otobüs, büs, bus, bas diyorum ve anladığını düşünüyorum çünkü adam her şeye EVET diyor. Adanın ne kadar büyük olduğunu bile bilmiyorum.

Bilinmeyene Yolculuk

20 çantamla motosikletin arkasına biniyorum. Hava günlük güneşlik. Öyle manzaralardan geçiyoruz ki dilim tutuluyor. Cennet varsa Lombok Adası’nda olmalı diye düşünüyorum. Bir tarafımızda palmiye ormanları ve el değmemiş plajlar diğer tarafımızda tüm görkemiyle Rinjani Volkanı. Ne yazık ki hedefteki yer Lombok Adası değil. Başka bir zaman uzun uzun bu adanın tadını çıkarmak için geri dönmem gerektiğini düşünüyorum.

Ben motorun arkasında sırtımdaki çantanın ağırlığına aldırmadan manzaranın keyfini çıkartırken 30-40 dakika süren yolun sonuna geliyoruz. Endonezya’da hava öyle değişken ki birkaç dakika içinde gökyüzünde hiçbir bulut yokken fırtına kopabiliyor ve yağmur öyle Türkiye’deki yağmıyor. En fazla 2 saniye sürüyor tüm kıyafetlerinizin ıslanması. Tam hava bulutlanıyor motosikletli amca beni bir restoranın yanında bırakıyor. Park etmiş otobüsü gösteriyor. Ben de mecburen iniyorum. Otobüse dikkatli bakınca üzerindeki tozlardan 1000 yıldır hareket etmediğini anlıyorum. En azından otobüsü doğru anlamış adam.

Sağanak öyle bir yağmaya başlıyor ki göz gözü görmüyor. İngilizce bilmeyen garsona derdimi anlatıyorum. Otobüs istasyonu kaç dakika diyorum. 15 dakika diye gösteriyor elleriyle. Hah diyorum tamam yakınmış. Sağanakta birkaç tuktuk (3 tekerlikli motosiklet) yaklaşıyor ama garsonun tarif ettiği yer için acayip yüksek rakamlar istiyorlar. Normalde 0.50 dolar edecek yer için 15-20 dolar fiyat istiyorlar. Arnavut inadına rağmen 2 dolara kadar çıkıyorum ama kabul etmiyorlar. Onlar inatsa ben daha inadım. Ben de kabul etmiyorum.

Tuktukçular ve Ben

Burada küçük bir parantez açayım. Aslında bu paralar büyük paralar değil ama sırtçantalı gezmenin böyle bir görünmez kuralı var. Yerel fiyatlara ne kadar yaklaşırsanız o kadar iyi hissediyorsunuz. Kazınlanmamak ve pazarlık etmek bu işin yazılmamış kuralı gibi. Pazarlıktan sonra yolun uzunluğuna göre tartıp biçip iyi bir bahşiş her zaman veriliyor. Bu işe benim Arnavut damarım da eklenince bazen uzun pazarlıklar dönebiliyor. Her neyse sonunda bir tuktukçu benim 2 dolarlık teklifimi kabul ediyor ve yolculuk başlıyor. Arkada 4, 5 kişinin oturabileceği bir bölüme tek başıma oturuyorum. Bilinmeyene doğru sürüyoruz.

Benim 15 dakika sandığım yol git git bitmiyor. Yolda ellerinde tavuklarla köylüler biniyor, çocuklu aileler iniyor biniyor. Bir küçük çocuk tuktukun arkasında benimle göz göze gelince çığlıklar atarak ağlamaya başlıyor. Muhtemelen ilk defa gördüğü bu soluk benizli, uzun kolları olan dev yaratıktan çok korkuyor. Sonrasında anlaşıyor. Geliyor kocaman gözleriyle merakla inceliyor. Arkadaş oluyoruz 2 saat süren yolculuk boyunca. Evet, tam 2 saat sürüyor. 15 dakika derken neyi kastettiklerini hiç anlayamayacağım. Otobüs istasyonu adanın diğer ucundaymış ve 2 dolara bile kabul ediyorlar teklifimi. Ülkenin ne kadar ucuz olduğunu siz düşünün. Yine de utanıp adama çok daha fazla para veriyorum.

Lombok Otobüs Terminali

Sonunda otobüs terminaline ulaşıyorum. Daha terminale adım atar atmaz hanutçular etrafımı sarıyor. Flores Adası’ndaki Labuan Bajo limanına gitmek istediğimi anlatıyorum ama oraya direkt otobüs olmadığını ilk olarak Sumbawa Adası’na gitmem gerektiğini oradan minibüsle Sumbawa limanına oradan da gemiyle Labuan Bajo’ya gidebileceğimi anlatıyorlar. Tabii ilk olarak Lombok’tan Sumbawa’ya ulaşmalıyım. Bu sefer otobüs şoförüyle pazarlık başlıyor. Beni gören geliyor. Pazarlık ederken etrafımızı bir süre kişi sarıyor. Çok komik bir ortam oluşuyor. Makul bir fiyatta (7 dolar) anlaşıyoruz. Bu efsanevi otobüs yolculuğa öyle kenarda köşede gidemem ya muavine 1 dolar rüşvet veriyorum en öndeki genç çocuğu kovuyor ve en öne cam kenarına ben oturuyorum. Hemen kızmayın yahu! Çocuk genç ve Endonezyalı. Daha çok vakti var ülkesini görmek için. 

lombok adası
Lombok’ta balık keyfi
endonezya gezi notları
Endonezya çocukları

Otobüs 1 saate kalkacak diyorlar. Lombok’taki otobüs terminalinin etrafındaki gecekondu mahallesini geziyorum. Yıkık dökük bir restoran var etrafta. Orada tadını hiç unutmadığım bir balık yiyorum. İçecekle beraber 1 dolar veriyorum balık ve pilava. Asya’da haşlanmış pilav, tavuk ya da balık yiyerek 4 ayda tam 93 kilodan 77 kiloya düşüyorum. Zayıflamak için Asya ideal bir seyahat rotası.

Sumbawa Adası, Endonezya

Vakit geliyor ve gecikmeden otobüs kalkıyor. Lombok’taki otobüs terminalinden Flores’e 36 saat (totalde 2 gün) sürecek yolculuk başlıyor. Tabii hemen küçük çocuğu yerinden kaldırmamın cezasını Endonezya’daki en iri adamın yanıma oturmasıyla alıyorum. 2 otobüs birlikte gidiyoruz. Bizim otobüste Endonezyalı aileler falan var, diğer otobüste de sonradan Fransız olduklarını anladığım yabancı bir çift ve sarıklı, uzun sakallı bir grup var. Fransızlar “Ulan El Kaide’nin eline düştük” gibi korkmuş  şekilde hareket ediyorlar çünkü otobüs bunlarla beraber sadece Endonezyalı bir tarikatı taşıyor. Kıs kıs gülüyorum.

Lombok’un en doğusuna ulaşınca otobüsle büyükçe bir gemiye biniyoruz. Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde şimdiye jilet olması gereken çok eski, küflü bir gemi bu. Akşam olmadan Sumbawa’ya ulaşıyoruz. Adayı batıdan doğuya doğru geçeceğiz. Böyle ada deyince size küçük gelebilir ama bu adalar bayağı büyük. Mesela Sumbawa Adası Kıbrıs’ın 2 katından biraz daha küçük. Zaten Endonezya 19 bin adadan oluşan dev bir ülke. Tam 54 bin kilometre sahil şeridi bulunuyor.

endonezya gezi rehberi
Yolculuktan manzaralar
ejderha meyvesi
Yolda öğle yemeğin. Ejderha meyvesi ve ismini bilmediğim başka bir meyve
endonezya'da yolculuk
Endonezya’da kamyon yazıları yok, kamyon fotoğrafları var

Muhteşem manzaralar eşliğinde seyahat ediyoruz. Üzerinde dumanı tüten aktif volkanlar, volkanik toprağın beslediği yağmur ormanları, ortaçağ romanlarında betimlenmiş cenneti andıran el değmemiş plajlar. Bu volkanik ada  gerçeklikten daha çok insanın hayal ürünü gibi duruyor.

Güneş batarken otobüs ilk defa mola veriyor. Bir şeyler yemek için çıkıyorum ama sadece cüce ananas satan bir adam buluyorum. Tahta çubuklara minicik ananasları takmış orada hemencecik soyup veriyor. Bu kadar küçük ananası hayatımda ilk defa görüyorum.

Usman ve Arkadaşları

Ananasımı yerken bizim sakallı grup beni izliyor. Muhtemelen kıyafetlerimden, uzun boylu, beyaz tenli oluşumdan Amerikalı falan sanıyorlar beni. Onlar için aslında beyaz olan herkes Amerikalı, İngiliz. Tamam diyorum şunlara bir sürpriz yapayım. Yanlarına yaklaşıyorum. Merakla beni izlerlerken “Selamın Aleyküm” diyorum. Hepsi ŞOK oluyor. Burada kısaca belirteyim; Endonezya dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi sadece Bali’de Hindular çoğunlukta. Merakla etrafımı sarıyorlar. Kafalarındaki Müslüman imajına hiç uymuyorum tabii ki. Türkiye’den geldiğimi, Türkiye’nin çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir ülke olduğunu anlatıyorum. Müslüman olmadığımı ama ailemin Müslüman olduğunu da belirtiyorum. Çok hoşlarına gidiyor. Tüm grubu çağırıyorlar. Etrafımda 20 kişi oluyor. Sadece Usman adındaki bir tanesi çok az İngilizce biliyor. Tüm tercüme işini Usman yapıyor. Bir şekilde anlaşıyoruz.

Çimlerin üzerinde dikilmiş yeni dostlarımla hararetli bir şekilde sohbet ederken birden bire acı duymaya başlıyorum. Kafamı aşağı indirdiğimde manzara inanılmaz. Neredeyse dizime kadar simsiyah olmuş. Karıncalar bacaklarıma saldırmışlar ve ısırıyorlar. Binlerce karınca. Usman ve arkadaşlarının yardımıyla karıncaları bacaklarımdan temizliyoruz ve bir sonraki durakta buluşmak üzere ayrılıyoruz.

endonezya dini
Usman ve arkadaşları (soldaki Usman)

Gece boyunca sürüyoruz. Sumbawa Adası git git bitecek gibi değil. Yol okyanus kıyısından gidiyor ama ne ışık var ne de yerleşim yeri. Ben hiçbir zaman otobüste uyuyamadığım için öylece farların ışığını izleyerek oturuyorum. Birden otobüsün motoru teklemeye başlıyor ve duruyoruz. Biz durunca bizimle gelen diğer otobüs de duruyor. Gecenin bir vaktinde Hint Okyanusu’nun kenarında yıldızları izliyoruz. Otobüsten uzaklaşınca hiç ışık kalmıyor etrafta. Hayatımda gördüğüm en net gökyüzünü görüyorum. Hiç bu kadar yıldızı bir arada görmemiştim. Usman ve arkadaşları da bize katılıyor. Şoförle, elinde horoz tutan amca devamlı şakalaşıyorlar. Anlamasam da ben de onlara katılıyorum kahkahalar atarak gülüyoruz hiçliğin ortasında.

sumbawa adası
Sumbawa’da otobüsün tamir edilmesini beklerken

 

Sumbawa’da Namaz

Birkaç saat içinde otobüs tamir oluyor. Usman “Sabaha görüşürüz.” deyip veda ediyor. Vücudum yorgunluğa dayanamayıp sızıyor. Pek nadiren olsa da uyuyakalıyorum. Sabah birisinin dokunmasıyla irkiliyorum. Gözlerimi aralıyorum yine bizim USMAN! “Haydi” diyor, “Namaza gidiyoruz.” Yahu diyorum ben namaz falan bilmem. Müslüman olmadığımı da söyledim ama dinletemiyorum. Nuh diyor peygamber demiyor. Fotoğraf makinemi alıyorum ama su geçirmez sırt çantamı bırakıyorum otobüste. Kendim ettim kendim buldum deyip Usman’ı takip ediyorum. Çalılardan geçiyoruz, arada bir yerde küçücük bir cami buluyorlar. Abdest alırken bana bakıyorlar mecburen ben de onları taklit ediyorum sonra da namaz kılıyoruz beraber. Hayatımın ilk namazını burada kılıyorum.

Bir süre sonra geri dönüyoruz. Otobüsteki tüm çantaları yolun ortasına yığmışlar. Sırt çantam orada ama yukarıda bıraktığım sarı renkteki su geçirmez çanta yok. Usman da yanlış bir şey olduğunu anlıyor ama ne yazık ki çanta çalınmış. Kahroluyorlar. O kadar üzülüyorlar ki anlatamam. Ülkeleri adına mahcup oluyorlar. Anlatmaya çalışıyorlar ama benim umurumda bile değil çanta. Üzülmeyin diyorum ama anlatamıyorum. Hepsinin suratı düşüyor.

Bir süre bekledikten sonra küçük bir minibüs geliyor. Tüm otobüsü bu minibüse sığdırıyorlar. Böyle bir çılgınlık ne yaşadım ne de duydum. 1 saat boyunca neredeyse nefes almadan üzerimde 3 kişi yol alıyoruz. Ben ölüyorum bizimkiler hala çantanın derdinde! 50 kişi bir minibüsün içinde seyahat ederken kendi aralarında bir şeyler yapıyorlar en sonunda da bana bir kağıt uzatıyorlar. Ferhan Şensoy’un “İngilizce bilmeden hepinizi i love you” kitabı gibi İngilizce bilmeden İngilizce benden özür diliyorlar. Galiba beni zorla namaza götürdükleri için pişmanlık duyuyorlar ama ben nefessizlikten ölüyorum o anda. Teşekkür ediyorum ve o notu hep saklayacağımı söylüyorum.

Endonezya Gezisi

Ölmeden Sumbawa’nın doğusundaki limana ulaşıyoruz. Buradan son ve nihai hedefim olan Flores Adası’ndaki Labuan Bajo kasabasına gideceğim. Gemi geliyor ve son durağa doğru hareket ediyoruz.

endonezya volkanları
Endonezya’da birçok aktif volkan bulunuyor. Gemiden manzaralar

Gemi karnaval günü gibi. Endonezyalı tarikat bir tarafta Fransız çift diğer tarafta oturuyor. Endonezyalılar “Bak, bizden korkuyorlar, bizi El Kaide sanıyorlar.” diyor. Gerçekten de öyle. Fransızlar pek bir korkak davranıyorlar bu adamların etrafında. Gidiyorum onları da alıyorum başlıyoruz Fransızca, Endonezce ve İngilizce sohbete. Fransızlar motordan düşmüşler ve kız feci bir şekilde yaralanmış. Zar zor yürüyor. Asya’da sırt çantalı gezginler motosiklet sürmesini bilmeden kiralıyorlar ve sonuç hep kaza oluyor. Genelde kumda ön freni sıktıkları için kayıp düşüyorlar.

Endonezya

Bir süre sonra genç bir adam gelip beni gemide bir yere davet ediyor.. Herkes yaşlı bir adamın etrafında oturmuş sohbet edip yemek yiyorlar. Yaşlı adam belli ki tarikatın başı gibi bir şey. Beni de oturtup yemek ikram ediyorlar. Yemek, muz yaprağı içinde haşlanmış pirinç ve tavuk kemiği. Neredeyse hiç et yok. Endonezya’da insanlar fakir ama tanıştığım insanların eli bol, gönlü zengindi. Hep bir şeyler ikram etme derdindeydiler. Beraber yemek yiyoruz. Bir ara şeyh bana dönüyor bir şeyler anlatmaya başlıyor. Gülüyorlar. Aklıma hemen ilkokulda yaptığımız bir hinlik geliyor. Usman’a dönüyorum “Sor bakalım şeyhine Müslüman mıymış?” diyorum. Şaşırıyor ama soruyor. Şeyh de kafasını sallayıp kendi dilinde “Evet” diyor. Evet deyince ben de parmağımı sallayıp “Hayır, Elhamdulillah” diyeceksin diye düzeltip gülüyorum. O anda kahkaha kıyamet kopuyor. O yaşlı adam kahkaha atarken yere düşüyor gülmekten.

endonezya gezi notları
Bana hacı takkesi de giydirdiler 🙂

Gittiğim doğu adaları Doğu Timor’a, Avustralya’ya yakın. Bu adalar yavaş yavaş Hıristiyanlaşmaya başlamış, misyonerler insanları Katolik yapıyormuş. Bizim Usman ve arkadaşlarının amacı da bu şehirlere gidip Müslümanlığı anlatmakmış. Labuan Bajo’ya inmeden beni de davet ediyorlar. Tabii ilginç bir gözlem ve macera olabilecekken asıl hedefim olan “Komodo ejderini hatırlıyorum ve kibarca tekliflerini reddediyorum. Bu güzel insanlara veda ediyorum.

Labuan Bajo – Endonezya

Gemi Flores Adası’nın Labuan Bajo limanına yaklaşıyor. Fransızlarla birlikte iniyoruz gemiden. Kız yürüyemiyor ama adamın umurunda bile değil. Adam 50 metre önden gidiyor. Kıza omuz verip yardım ediyorum yürümesine. Oteline kadar yardım ediyorum adam sevgilisine dönüp bakmıyor bile.

labuan bajo, flores
Labuan Bajo, Flores Adası

2 gün süren çılgın yolculuk sona eriyor. Çok yorgunum. Artık çocukluk hayalim olan Komodo Adası’na, dinozorların diyarına çok yakınım. Tek yapmak gereken beni oraya götürecek bir tekne bulmak ama ondan önce geceyi geçireceğim bir otel ya da hostel bulmam gerekiyor…

Instagram hesabım için: https://www.instagram.com/ifkoparan/

 

 

 

 

 

Yorum Bırakın